Lafa nerden girip, kime açılsa? Annesi desen; kalbi var. Söyleyeceği şeyden kadına inme iner herhalde. Babasına hiç açılamaz, ortalığı birbirine katar. "Sen bizimle dalga mı geçiyorsun" olabilir en hafif tepkisi.
Utana sıkıla kardeşine çıtlatıyor durumu: "Ben atacağım bu nişanı." Haber bomba gibi düşüyor aileye.
Annesi, babası, kardeşleri, herkes pek bir beğenip seviyor nişanlısını. Birlik olup adama yükleniyorlar. "Nasıl olur da sevemezsin sen bu kızı?" diye çıkışıyorlar. "Onun kadar iyi, onun kadar güzel, onun kadar sana uygun başka birini nasıl bulacağız? Sen önüne gelen nimeti tepiyorsun."
Adam sus pus. Gerçekten önüne gelen nimeti tepiyor mu? Karışık olan kafası iyiden iyiye karışıyor. Nişanı atarsa nişanlısına haksızlık yapmış olur mu? Ama kalbinde zerre kadar bir sevgi hissedemiyor. Nişanlısı güzel mi güzel bir kadın olduğu halde. Kendisini çok sevdiğini gördüğü halde. Daha geçenlerde nişanlısının ona aldığı kravata gözü ilişiyor. Onu alırken nişanlısının hayallerini hayal ediyor. Bir kez bile kendini incitmedi nişanlısı.
Bir iyilik meleği olan, insanlığından, safiyetinden hiç şüphe taşımadığı nişanlısını ne özlüyor ne de görünce en ufak bir heyecan duyuyor. Bir kere bile arayası gelmiyor. Elinde telefon, kendini zorluyor. Olmuyor. Bir kere daha zorluyor. Arıyor nihayet. Birkaç laf edip kapatmak istiyor bir an önce. Nişanlısıysa uzun uzadıya düğün hazırlıklarını anlatıyor.
Adam en sonunda "nikâhta keramet vardır" darbı meselinden keramet umuyor. Ailesi adamın arkadaşlarını devreye sokuyor. Onlar da söz birliği etmiş gibi, evlenince her şeyin düzeleceğini telkin ediyor. Adam bu umuda sarılarak "gönülsüzce" evleniyor.
Kurguladığım bu hikâye üç aşağı beş yukarı şöyle devam ediyor: Bir yıldır beklediği keramet bir türlü gerçekleşmiyor. Adamın kendine yönelik kızgınlığı içinde birikip patlamalara dönüşüyor. Kendini suçlaya suçlaya yiyip bitiriyor. Kalbi bir türlü ısınmıyor karısına adamın. Yalvarıyor, yakarıyor Yaratıcı'ya. Ağlıyor, sızlıyor. Olmuyor.
Karısına içinden ne sarılası geliyor, ne şefkat gösteresi. Yanına yaklaşmasından bile hazzetmiyor. Yatakta sırtını dönüp yatıyor.
Karısı ağlıyor, ağlıyor, ağlıyor. "Ben sana ne yaptım, aramızda hiçbir sorun yok. Neden bana böyle davranıyorsun?" Adam yutkunuyor. "Sana içimde hiç muhabbet yok. Hiç olmadı" diyemiyor. Tüm soruları cevapsız bırakıp önüne bakıyor.
Bu hikâyede adamın karısına sevgi hissetmeye gayret edip bunu başaramaması normal mi? Normal, çünkü kadın erkek arasında olan muhabbet iradi değil. Kalpleri birbirine telif eden, kalpleri birbirine açan yalnızca O. Kimse iradesiyle ben şu kadının ya da erkeğin sevgisini kalbime koyacağım diyemez. Adamın "Neden karımı sevemiyorum?" diye kendini yiyip bitirmesi bu yüzden kendine yaptığı büyük bir haksızlık. Adamın bir diğer haksızlığı da karısını sevememesi değil, muhabbet beslemediği halde onunla evlenmiş olması.
Evlilikte, iki ayrı insanı bir arada tutacak en önemli bağ, kalplerdeki muhabbet ve kişiliğin içine gömülü olan şefkattir. Kadın ya da erkeğin birbirine şefkatini harekete geçirecek olan da kalpteki muhabbettir. İnsan başka varlıklara derin bir sevgi hissedemeden şefkat gösterebilir ama iş karı-koca ilişkisine gelince; şefkati üreten muhabbettir.
Adamın muhabbeti olmadığından karısına şefkatini de ortaya koyamamaktadır.
Adamın ailesi ve arkadaşları "evlenince düzelir" diyerek, onu evliliğe zorlamakla büyük bir hata yapmışlardır. Bu coğrafyada bu hata çok sık işleniyor. Hâlbuki evliliğin sorunları ne düzeltme gücü var ne kuvveti. Evlilik bizatihi sorunlar yumağıdır (bu evliliğin kötü olduğu anlamına gelmez). Evlilik kadın ve erkeğin kalbine muhabbet koyamaz. Aksine evlilik muhabbetle kaimdir.
Sevmeden evlenen kadın ve erkeklerin evlilikten sonra eşlerini sevmeleri çok çok çok düşük bir ihtimaldir. İhtimallere göre hüküm bina edilmez.
Bu yazı, bu tür evlilikler yapmış kadın ve erkeklerin ne yapması gerektiğine dair yazılmadı. Buna ancak kişilerin kendileri karar verebilir. Ben sadece kadın ve erkeklerin neden eşimi sevemiyorum suçlamalarıyla kendilerine haksızlık ettiklerinin altını çizmek istedim. Bir de "evlenince seversin"in ne boş bir umut olduğunun.
Mustafa Ulusoy
Utana sıkıla kardeşine çıtlatıyor durumu: "Ben atacağım bu nişanı." Haber bomba gibi düşüyor aileye.
Annesi, babası, kardeşleri, herkes pek bir beğenip seviyor nişanlısını. Birlik olup adama yükleniyorlar. "Nasıl olur da sevemezsin sen bu kızı?" diye çıkışıyorlar. "Onun kadar iyi, onun kadar güzel, onun kadar sana uygun başka birini nasıl bulacağız? Sen önüne gelen nimeti tepiyorsun."
Adam sus pus. Gerçekten önüne gelen nimeti tepiyor mu? Karışık olan kafası iyiden iyiye karışıyor. Nişanı atarsa nişanlısına haksızlık yapmış olur mu? Ama kalbinde zerre kadar bir sevgi hissedemiyor. Nişanlısı güzel mi güzel bir kadın olduğu halde. Kendisini çok sevdiğini gördüğü halde. Daha geçenlerde nişanlısının ona aldığı kravata gözü ilişiyor. Onu alırken nişanlısının hayallerini hayal ediyor. Bir kez bile kendini incitmedi nişanlısı.
Bir iyilik meleği olan, insanlığından, safiyetinden hiç şüphe taşımadığı nişanlısını ne özlüyor ne de görünce en ufak bir heyecan duyuyor. Bir kere bile arayası gelmiyor. Elinde telefon, kendini zorluyor. Olmuyor. Bir kere daha zorluyor. Arıyor nihayet. Birkaç laf edip kapatmak istiyor bir an önce. Nişanlısıysa uzun uzadıya düğün hazırlıklarını anlatıyor.
Adam en sonunda "nikâhta keramet vardır" darbı meselinden keramet umuyor. Ailesi adamın arkadaşlarını devreye sokuyor. Onlar da söz birliği etmiş gibi, evlenince her şeyin düzeleceğini telkin ediyor. Adam bu umuda sarılarak "gönülsüzce" evleniyor.
Kurguladığım bu hikâye üç aşağı beş yukarı şöyle devam ediyor: Bir yıldır beklediği keramet bir türlü gerçekleşmiyor. Adamın kendine yönelik kızgınlığı içinde birikip patlamalara dönüşüyor. Kendini suçlaya suçlaya yiyip bitiriyor. Kalbi bir türlü ısınmıyor karısına adamın. Yalvarıyor, yakarıyor Yaratıcı'ya. Ağlıyor, sızlıyor. Olmuyor.
Karısına içinden ne sarılası geliyor, ne şefkat gösteresi. Yanına yaklaşmasından bile hazzetmiyor. Yatakta sırtını dönüp yatıyor.
Karısı ağlıyor, ağlıyor, ağlıyor. "Ben sana ne yaptım, aramızda hiçbir sorun yok. Neden bana böyle davranıyorsun?" Adam yutkunuyor. "Sana içimde hiç muhabbet yok. Hiç olmadı" diyemiyor. Tüm soruları cevapsız bırakıp önüne bakıyor.
Bu hikâyede adamın karısına sevgi hissetmeye gayret edip bunu başaramaması normal mi? Normal, çünkü kadın erkek arasında olan muhabbet iradi değil. Kalpleri birbirine telif eden, kalpleri birbirine açan yalnızca O. Kimse iradesiyle ben şu kadının ya da erkeğin sevgisini kalbime koyacağım diyemez. Adamın "Neden karımı sevemiyorum?" diye kendini yiyip bitirmesi bu yüzden kendine yaptığı büyük bir haksızlık. Adamın bir diğer haksızlığı da karısını sevememesi değil, muhabbet beslemediği halde onunla evlenmiş olması.
Evlilikte, iki ayrı insanı bir arada tutacak en önemli bağ, kalplerdeki muhabbet ve kişiliğin içine gömülü olan şefkattir. Kadın ya da erkeğin birbirine şefkatini harekete geçirecek olan da kalpteki muhabbettir. İnsan başka varlıklara derin bir sevgi hissedemeden şefkat gösterebilir ama iş karı-koca ilişkisine gelince; şefkati üreten muhabbettir.
Adamın muhabbeti olmadığından karısına şefkatini de ortaya koyamamaktadır.
Adamın ailesi ve arkadaşları "evlenince düzelir" diyerek, onu evliliğe zorlamakla büyük bir hata yapmışlardır. Bu coğrafyada bu hata çok sık işleniyor. Hâlbuki evliliğin sorunları ne düzeltme gücü var ne kuvveti. Evlilik bizatihi sorunlar yumağıdır (bu evliliğin kötü olduğu anlamına gelmez). Evlilik kadın ve erkeğin kalbine muhabbet koyamaz. Aksine evlilik muhabbetle kaimdir.
Sevmeden evlenen kadın ve erkeklerin evlilikten sonra eşlerini sevmeleri çok çok çok düşük bir ihtimaldir. İhtimallere göre hüküm bina edilmez.
Bu yazı, bu tür evlilikler yapmış kadın ve erkeklerin ne yapması gerektiğine dair yazılmadı. Buna ancak kişilerin kendileri karar verebilir. Ben sadece kadın ve erkeklerin neden eşimi sevemiyorum suçlamalarıyla kendilerine haksızlık ettiklerinin altını çizmek istedim. Bir de "evlenince seversin"in ne boş bir umut olduğunun.
Mustafa Ulusoy
0 yorum:
Yorum Gönder
* Yaptığınız yorumun tamamı büyük harf olmamasına özen gösteriniz
* Yorumlarınız da argo içeren kelimeler kullanmayınız
* Reklam amaçlı yorumlarda bulunmayınız
* Konu dışında iletmek istediğiniz bir şey varsa iletişim formunu kullanın
* Yorumlarınızdan dolayı sizlere teşekkür ediyorum